Türkiye‟de uzun yıllardan beri uygulanan parlamenter sistem, ülkenin kendine özgü şartlarına hitap edemediğinden dolayı, hep istikrarsız yönetimler üretmiştir. İstikrarsızlığın sonuçları ise genelde ciddi toplumsal ve ekonomik maliyetler olarak ülkeyi ağır külfetlerle karşı karşıya bırakmıştır. Parlamenter sistem güçlerin ayrılığına dayanmasına rağmen, 1921 ve 1924 anayasaları döneminde yasama erkinin üstünlüğü esas alınmıştır. 1961 Anayasasıyla birlikte parlamenter sisteme geçilmiş, ancak yürütme erki yasamanın karşısında güçsüz konumda bırakılmıştır. Anayasa, meclisin içinden çıkan ve meclise karşı sorumlu olan yürütmeden sadece görev olarak bashetmiştir. 1982 anayasası yürütmeden “yetki ve görev” olarak sözetmiş ancak, çift başlı olan yürütmeyi daha fazla bölmüştür. Cumhurbaşkanının yetkilerini kısmen artırmasına rağmen, siyasi, hukuki ve cezai sorumluluğu olmayan bir Cumhurbaşkanlığı tesis etmiştir. Mevcut sistemde, yürütmenin tüm sorumluluğu bakanlar kuruluna aittir. Durum böyle iken, 2007 anayasa değişikliğiyle birlikte cumhurbaşkanının 2014 yılından itibaren halk tarafından seçilmesi, çift başlı yürütmede meşruiyet açısından yeni bir yönetsel kriz doğurmuştur. Cumhurbaşkanı halktan aldığı yetkiyle, yürütme kanadında çoğu zaman bakanlar kurulunun önüne geçmiştir. Cumhurbaşkanının iktidar partisi ile aynı siyasal çizgide olması, muhtemel çok ciddi krizleri engellemiştir, ancak yürütmenin iki kanadının farklı siyasal çizgide olması, ülkeyi aşılması imkansız krizlerle karşı karşıya bırakacaktır. Bu yüzden anayasa değişikliği yapılarak, yeni bir hükümet modeli benimsenmiştir. Bu çalışmada, yeni hükümet modeli sistemine geçişle birlikte yürütme erkinin nasıl şekilleneceği, idari ve bürokratik yapıda nasıl bir değişim-dönüşüm meydana getireceği üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yeni hükümet modeli, Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Yeni Yürütme Gücü
|